24 Eylül 2012 Pazartesi

Ey edebiyat sen bari kolla gençleri!


Başlığa çıkarttığımız ifade bize değil, Vatan Kitap’ta çocuk ve gençlik edebiyatı hakkında yazılar yazan Müren Beykan’a ait. Müren Beykan aynı zamanda hem Günışığı Kitaplığı’nın, hem de geçtiğimiz yıl yayın hayatına başlayan ON8 markasının yayın yönetmeni. Markanın hangi ihtiyacın ürünü olarak doğduğunu onun ağzından dinleyelim: “Günışığı Kitaplığı’nın yaş alıp edebiyatın engin sularına dalan ergen okurlarını yalnız bırakmak istemedik, onlar da bizi bırakmak istemiyordu. Dolayısıyla ON8 bambaşka bir marka olarak ‘genç yetişkin’ (young adult) denebilecek bir edebiyatı kucaklamak üzere yola çıktı; (…)”

Genç yetişkin edebiyatı uluslararası yayıncılık dünyasının en çok ve en hızlı büyüyen pazarıyken Türkiye yayıncılarının bunu fark etmemeleri elbette düşünülemezdi.

Bu alana el atan yayıncıların büyük bir kısmı ‘bestseller’lerin peşinden gittiler ve Alacakaranlık (Stephanie Meyer) ya da Açlık Oyunları (Suzanne Collins) gibi dünyayı kasıp kavuran, satış rekorları kıran kitap serilerini yayın programlarına aldılar. Çoğu yetişkinlere dönük faaliyet gösteren bu yayınevlerinin genç yetişkin edebiyatını kucaklamak, edebiyatın genç sesi olmak ya da gençlik edebiyatı üzerine derin sözler söylemek gibi bir dertleri yok. Onlar iyi satan, çok okunan popüler kitaplar yayınlamakla yetiniyorlar ve genç yetişkin edebiyatının ne olduğu ya da ne olması gerektiği konusunda tariflerde bulunmadıkları gibi, güçlü bir iddia da ortaya koymuyorlar.

İşte ON8 markasını (marka bizim değil, kendi deyimleri ve kendi başına düşündürücü), yayın yönetmeninin sözleriyle ‘bambaşka’ bir konuma çıkaran tam da bu. ON8 Can Gençlik’ten sonra ülkemizde bu alanda söz sahibi olmaya çalışan ikinci ve (ilkinin ömrünün epey kısa sürmesi nedeniyle de) halen varlığını sürdüren tek yayıncılık girişimi.

İlklerden biri olmak, yeni bir alanda tek başına varlık göstermeye çalışmak her şeyden önce bir cesaret göstergesidir ve bu yönüyle kutlanması gerekir.

Ne var ki, her iddialı başlangıcın arkadan gelenler için yol açıcı bir işlev taşıdığını kabul edersek, aslında üstlenilen rolün bir öncülük rolü olduğunu görmezden gelemeyiz. Öncülük ise 'bambaşka' bir sorumluluk gerektirir, öyle bakir bir alan keşfedip, hurra yola koyulmakla olmaz.

Yoksa olur mu? Yola devam edemeyen Can Gençlik’ten hareket edip 'olmaz' demek ne kadar kestirme ve yanlışsa, henüz yolun başındaki ON8’e bakıp 'olur' demek de o kadar yanlış ve erkenci.

Peki, o halde “bakir bir alan keşfedip, hurra yola koyulma” iddiamızı nereden çıkarıyoruz? ON8’in kimi ve neyi hedeflediğiyle ilgili resmi açıklamalardaki çelişkilerden, gençlik ya da genç yetişkin edebiyatına tanım getirmeye çalışırken sergilenen kafa karışıklığından, ne yazık ki!

ON8 markasının yayın yönetmeni Müren Beykan’ın çeşitli tarihlerde konuyla ilgili yaptığı açıklamalara, yazdığı yazılara, verdiği röportajlara bu açıdan göz atmaya değer gerçekten:

“Gençlik edebiyatı, ergen edebiyatı, ilkgençlik edebiyatı, hatta genç edebiyat diyen var. Kimi edebiyatçı, kimi yazar dudak büküyor çocuk edebiyatını sindiremedik, şimdi de bu çıktı deniyor; akıllar karışık. Kimi yayınevi ve eleştirmen edebiyatta tanımlara hiç yüz vermiyor, iletişim çağında, siber çağında hâlâ- annesinin-yağıyla devam etmek istiyor. İyi de, Türkiye’de gençler okumuyor diye üzülmeyelim o zaman; (…)”

15 Mayıs 2011’de Vatan Kitap’ta yayınlanan yazısında gençlik edebiyatını tanımayan ya da genç edebiyat, ergen edebiyatı türü tanımlara yüz vermeyen edebiyatçıları “hâlâ-annesinin-yağıyla devam etmek”le suçlayan, “iyi de, Türkiye’de gençler okumuyor diye üzülmeyelim o zaman” diye sitem eden Beykan, çok değil, yalnızca on beş gün sonra Edebiyat Haber’de ON8 markasıyla ilgili verdiği röportajda “Edebiyatın genç ve yetişkin olarak ayrılabileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna bakın nasıl yanıt veriyor:
Böyle bir ayrımı elbette kabul etmiyoruz. ON8 “gençlik edebiyatı” gibi belirsiz bir tanımla sınırlamıyor kendini, (…)”

Beykan’ın gençlik edebiyatı tanımını belirsiz bulmasıyla, aynı belirsiz tanımı kendince doldurmaya çalışması arasında da yalnızca birkaç ay var. ON8’in resmi web sayfasından, geçtiğimiz yılın Kasım ayında düzenlenen “Gençlik Edebiyatı Paneli’nde aktarıyoruz:
“Peki o zaman genç yetişkin kim ve gençlik edebiyatı nedir? Beykan şöyle tanımlıyor: “Gençlik edebiyatı; ilkgençlikten ayrı olarak soyut düşünsel kurgular ve yaşamın sert yüzünü ortaya koyan yapıtların yanı sıra kahramanı genç olan edebiyattır. Ergenin baş etmesi güç konuları işleyen, sert sorunlarla ilgili gerçekçi romanlar: Uyuşturucu, depresyon, ırkçılık, taciz vb.. Yani bir anlamda şiddet içeren sorun edebiyatı da denebilir.”

Günışığı Kitaplığı olarak ON8 markasını niçin kurduklarını açıklarken, edebiyatın engin sularına dalan ergen okuru yalnız bırakmamaktan söz eden Beykan’ın, gençlik edebiyatını tanımlarken “ergenin baş etmesi güç” konu ve sorunlardan bahsetmesi, başka yazılarında da ergeni ilkgençlik olarak tanımlayıp, bu kesimiyse ON8 olarak hedefledikleri genç yetişkin grubundan ayırması ilginç bir çelişki tabii. Ama bizce en ilginç çelişki bu değil.

Bize asıl ilginç gelen Beykan’ın gençlik edebiyatını “uyuşturucu, depresyon, ırkçılık, taciz vb.” gibi “sert sorunları” ya da “güç konuları” işleyen “gerçekçi romanlarla” sınırlandırması ve “şiddet içeren sorun edebiyatı” olarak tanımlaması.

Dünyada, özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda gençlik yayıncılığına damgayı basan sorun odaklı kitapların edebi nitelikler taşımadığı (radikal görüşler), ya da roman değil anlatı sayılması gerektiği (liberal görüşler), didaktik çocuk edebiyatının üstlenmeye çalıştığı eğitici, ahlakçı rolü (dişlerimizi fırçalayalım, çevreyi koruyalım, anne babamızı sevelim) gençler için, farklı bir boyutta sürdürdüğü (ayrımcılık yapmayalım, farklı olana hoş görü gösterelim) vb. tartışmaları bir yana bırakalım.

Bu kitapların, “roman formundaki sorun odaklı gençlik kitabı yazarları çoğunlukla bütünüyle mesajlarına güvenirler, edebi-estetik biçimle ilgili kaygıları ya yoktur ya da bu kaygılar öncelikli değildir” (2006, Leibzig Kitap Fuarı’nda O. Brunken’in aday liste ile ilgili açıklamasından) gerekçesiyle, gençlik edebiyatı alanında verilen en saygın uluslararası ödüllerden biri sayılan Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’nün aday listesine alınmamalarını (“…aday listesini oluştururken başvurduğumuz estetik değerlendirmeler nedeniyle problem edebiyatına ait kitap başlıkları yer almazlar,”O. Brunken, aynı açıklama) da dikkate almayalım.

Sonuçta burası Türkiye ve çocuk ve gençlik edebiyatında kendi uzmanlarımız var.

Sahi, deneyimli editör, gazete yazarı ve yayın yönetmeni M. Beykan ne diyor bu konuda? İki hafta önce 15 Eylül’de Vatan Kitap’ta yer alan yazısı hâlâ hafızalarda. “Bir gecede okudum kanka, acayip iyi kitap!” başlıklı bu makale, Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan Köprü Kitapları’nın editörlüğünü de üstlenen Semih Gümüş’ün görüşlerine dayanıyor esas itibarıyla. Semih Gümüş’ü şöyle alıntılıyor Beykan: “Bugün merakla okunan, akıcı bir dille yazılmış, dili elbette Türkçenin belli bir düzeyinde bulunan, büyük bir okur çoğunluğunun ilgisini toplayan romanlar, ‘ne anlatıldığına’ bakarak öne çıkarılıyor. Oysa edebiyat bu değil, en azından yalnızca bu değil. ‘Nasıl anlatıldığı’ sorusuna kapsamlı ve nitelikli bir karşılık verebilen, derin yapısını bütün öğeleriyle tamamlamış, görünürdeki anlamlarının da okunmasını gerektiren, yalnızca söylediğiyle de kendisini ortaya koyan, kendine özgü bir anlayışa sahip olmayı yazının ahlakı sayan metinlerdir nitelikli edebiyatı oluşturanlar. Edebiyatımız bugün onları daha çok arıyor. O noktadan geriye düşmeyelim.”

Semih Gümüş’ün, ‘görünürdeki anlamlarının da okunmasını gerektiren’, ‘yalnızca söylediğiyle de kendisini ortaya koyan’ türü ifadelerini anlamakta zorlansak da, özetle, edebiyat eserlerinin işlediği konu ya da sorunlardan çok ve öncelikli olarak estetik anlatımı, biçimi ve derinliğiyle değerlendirilmesi gerektiğini söylemeye çalıştığı açık.

Beykan ‘bu noktadan geri düşüldüğü’ kaygısını Semih Gümüş’le paylaşmakla kalmıyor. “Bu kaygı, çocuk ve gençlik edebiyatında daha derin ne yazık ki” saptamasında da bulunuyor.

Bir yandan gençlik edebiyatını uyuşturucu, depresyon, ırkçılık, taciz vb. gibi sert sorunları ya da güç konuları işleyen gerçekçi romanlar olarak tanımlayacaksın , bu tanımlamayı yaparken de işin edebiyat ya da estetik yönüne hiç girmeyeceksin, öte yandan çocuk ve gençlik edebiyatı için “Ne anlatıldığına” odaklanan anlayışa daha sık kurban gidiyor bu alandaki emekler,” diye hayıflanacak, edebi duruş açısından ne kadar kaygılı olduğunu ifade edeceksin. Bu –kendimizi tekrar pahasına- gerçekten de ilginç doğrusu!

Yoksa Beykan, gençlik edebiyatı ile ilgili ‘kafalar karışık’ derken kendini mi kast ediyor? Bilmiyoruz. Yazılarından, sözlerinden çıkarabildiğimiz tek şey,  ON8’in yayın yönetmeninin, gençlik edebiyatı konusunda net, olgunlaşmış bir görüşe sahip olmadığı.  İşin kötüsü, gençlik edebiyatının “’ne anlatıldığına’ odaklanan anlayışa giderek daha sık kurban” gittiği olgusundan şikayet ederken çuvaldızı genç okurun önüne, tam da “ne anlatıldığına” yani konuya odaklanan sorun edebiyatıyla çıkan yayıncılara değil, gençlere batırıyor: “Dil oyunu, üslupsal arayış, yaşamı bambaşka kalıplara dökerek yorumlama becerisi çokça sıkıyor, sıkıcı bulunuyor. Eh, bir gecede okunmayınca da, kitabın ‘acayip iyi’ye erişmesi müşkül oluyor. Erişmeyince de sonuç ne: Satış hızında göz ardı edilmeyecek bir rahvanlık! İşte bu olmaz! Yayıncılık sektörünün artık rahvana tahammülü yok (…).”

Ama uzatmayalım.  Artık, gençlik edebiyatını bir yandan ‘şiddet içeren sorun edebiyatı” şablonuna sıkıştırırken, öte yandan “Gençlik edebiyatı adı altında üretilen şablonlardan özellikle kaçıyoruz. Genci çözülmesi gereken bir ‘sorunlar toplamı’ olarak ele alan metinlerden uzak durmaya başlıyoruz işe,” (ON8’in resmi web sayfasında da yayınlanan röportajından) diyen Beykan’ın, bu konuda her görüş bildirdiğinde düştüğü çelişkileri sıralamak yerine, geçtiğimiz günlerde yayıncılıkta birinci yılını kutlayan ON8 markasının yayın politikasına, yani lafa değil pratiğe bakalım.

Markanın tüm değil ama çoğu kitabını okuduk. Okuduğumuz birçoğununsa (örneğin İntihar Notlarım/Michael Thomas Ford, Suçlu/Magali Wiéner, JJ Kim/Anne Cassidy) sorun edebiyatı sınıfına cuk diye oturmakla kalmadığını, Beykan’a göre gençlerin sıkıcı bulduğu “dil oyunu, üslupsal arayış, yaşamı bambaşka kalıplara dökerek yorumlamak” gibi arayışlara hiç girmeden, ‘nasıl anlattığından’ çok ‘ne anlattığıyla’ tanımlanabilen eserler olduklarını hiç çekinmeden söyleyebiliriz.

Ama istisnalar da yok değil. Örneğin Kırmızı Başlıklı Kız/Beate Teresa Hanika belli bir konuya (tacize) eğilmekle birlikte edebi olarak da güçlü. Aynı şekilde Bağlantı/M.T. Anderson ya da Onlardan Biri/Zoran Drvenkar da (biri distopya, diğeri polisiye) edebi roman sınıfına giriyor ve anlatım biçimi, üslup vb. edebi kaygılarını net bir şekilde yansıtıyor.

Kısacası bütünsel bir yayın çizgisinden çok, eklektik bir seçkiden bahsedilebilir. Dikkati çeken noktalardan bir diğeri, bugüne dek yalnızca çeviri eserler yayınlamış olan ON8’in yayın programında yer alan kitapların neredeyse tümünün kaynak ülkelerde ergen ya da ilkgençliği hedeflenerek yazılmış ve o ülkelerde öyle (12+ ya da 14+ sınıfında) yayınlanmış olmalarıdır.

Eh, “ağır çevre baskısı, tehlikeli yalanlar, nefret, intihar, anlaşılmama kaygısı, depresyon, uyuşturucu/ilaç kullanma, kendini yaralama, farklı cinsel yönelimler, taciz, istismar, tecavüz, cinayet, ırkçılık” gibi temaları  “ergenin henüz baş etmesi zor konular” olarak tanımlarsan (bkz. Müren Beykan’ın, Vatan Kitap’ta yayınlanan ‘Ey edebiyat, sen bari kolla gençleri!’ yazısı), bu konuları odağına alan eserleri ergenler için yayınlayamazsın.

"Ergenin baş etmesi zor konuların" aslında basbayağı yetişkinin ve hakim anlayışın yüzleşmekte zorlandığı konular olduğunu açık bir şekilde kabul etmezsen, ülkende ergenler tecavüze, tacize, şiddete uğrayadururken, bu konuları işleyen kitaplar için farklı bir yaş, ya da iyice ‘belirsiz’ bir gençlik edebiyatı tanımı yapmak zorunda kalırsın: “Çoğu kişiye göre YA (young adult, yani genç yetişkin’i kast ediyor) sınırı, kişinin olgunluğuna bağlı, yaşa değil. Yani, YA diye adlandırılan kitap grubu aslında kimlere sesleniyor, ülkeye göre, gençlik tanımına göre hayli değişiyor.” (M.Beykan, aynı yazı).

Zaten ON8’in yayın çizgisinde bizi asıl rahatsız eden de bu. Markanın “Biz de varız!” sloganıyla ortaya çıkarken, 'biz’in kim olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktan ısrarla kaçınması. Sorun edebiyatı yapıyoruz derken, gerçekte kimin sorunlarını işlediği konusunda elle tutulur bir şey söylememesi. Gençlik edebiyatı’nın hangi okur tipini ya da yaş grubunu hedeflediği konusunda her yöne çekilebilen açıklamalarda bulunması. Yani  “ne yardan ne serden” politikası güderek herkesi memnun ve hiç kimseyi rahatsız etmemeye çalışması.

Diğer bir anlatımla, ON8’in yayın politikasının odağına oturan sorun edebiyatının gerçekte ne kadar edebi olduğu öncelikli sorunumuz değil. (Kitedit olarak, sorun edebiyatını neredeyse küfür sayan kimi uluslararası edebiyat eleştirmeninden farklı bir şekilde, edebiyatta her türün –yani sorun edebiyatının da- estetik olarak güçlü ve başarılı örnekleri olduğunu düşünüyoruz. Kurgu bir kitabı bağımsız bir sanat eseri olarak ele almak yerine, türüne bakıp ‘edebi değil’ ya da ‘kötü’ diye etiketlemek red ettiğimiz bir yaklaşım) Gelmek istediğimiz nokta, ON8’in uluslararası sorun edebiyatı içinden seçtiği eserlerin hangi sorunları işlediği, bu sorunlara nasıl yaklaştığı, hangi çözümler sunduğu ve bu tercihlerin ne anlama geldiği...

Sonuçta sorun edebiyatının edebi nitelikleri taşıyıp taşımadığı tartışmalı olabilir, ama öncelikli kaygısının genç kesimlere belli sorunlar düşündürtmek, tartıştırmak olduğu tartışmasız. Tıpkı, hiç tartışmasız “nasıl anlattığından çok ne anlattığına odaklanan” İntihar Notlarım (ON8’in çıkış kitabı olması dikkat çekici) ya da Suçlu gibi kitapların işledikleri sorunlara ilişkin ayrıca çeşitli çözüm yolları/alternatifleri göstermek ya da ahlaki yaklaşımlar sunmak gibi somut bir dertlerinin bulunduğu tartışmasız olduğu gibi.

Genç yetişkin edebiyatının hangi yaş grubunu hedeflediğini “ülkeye göre, gençlik tanımına göre hayli değişiyor,” diyen bir yayın yönetmeninden, genç yetişkinler için sorun edebiyatı yayınlarken aynı hassasiyeti sorunların seçiminde ve işleyişinde de göstereceğini bekleriz doğal olarak.

ON8’te yayınlanan kitapların ele aldığı sorunlara baktığımızda (intihar, eşcinsellik, taciz, tecavüz, savaş, uyuşturucu, alkol bağımlılığı, şiddet vb.) genel olarak tüm dünyayı, özel olarak da Türkiye toplumunu ilgilendirdiklerini söyleyebiliriz. Ne yazık ki ON8’in bu konudaki başarısı ülkemiz için kahredici!

17 yaşındaki eşcinsel gençlerin babaları tarafından kurşuna dizildiği bir ülkede eşcinsellik ve genç bireyin cinsel kimlik arayışı türü sorunların gençlik edebiyatında yer alması son derece önemli ve gerekli.  Kadın cinayetlerinin ve taciz vakalarının çiğ gibi arttığı, katillerin değil kurbanların suçlu sayıldığı bir ülkede, topluma ve gençlere bu konuları tartıştırmak, sorgulatmak, edebiyat yoluyla (da) çıkış yolları göstermek için de aynı şeyler geçerli.

Zaten sorun edebiyatı esas olarak bunun için, yani güncel ve yakıcı toplumsal sorunlar konusunda genç kesimlerde duyarlılık ve bilinç oluşturmak/bu yönlü toplumsal çabaya destek olmak için var. Ne var ki sorun edebiyatına el atan sorumluluk sahibi bir yayın girişiminin kendine sorması gereken yalnızca ‘toplumumu doğrudan ilgilendiren güncel ve yakıcı sorunlar hangileri?”sorusu değil. “Bu sorunlar konusunda nasıl bir bilinç oluşturmak/nasıl bir bilinç oluşturma çabasına destek olmak istiyorum?” diye sormak en az onun kadar önemli.

Çünkü bu soruya verilen yanıt tercihleri, tercihlerse yayın çizgisinin ‘rengini’ belirleyecektir.

Ama yazımızın birinci bölümünü burada noktalayalım. Norm dışı cinsel tercihleri olduğunu fark edip, onu bekleyen ‘ürkütücü’ ve ‘belirsiz’ gelecek karşısında intihar girişiminde bulunan Jeff’in ailesine açılarak sorunlarıyla nasıl başa çıktığını işleyen İntihar Notlarım, ve tecavüzcü bir suçlu mu yoksa kandırılmış bir kurban mı olduğu arafta kalan genç bir erkeğin başından geçenleri konu eden Suçlu kitaplarının güncel ve yakıcı sorunlara nasıl yaklaştıklarını, bu yaklaşımın hangi bilince denk düştüğünü, bu bilincinse ülkemiz gerçeklerine ne kadar uyduğunu irdelemeyi yazımızın ikinci bölümüne bırakıyoruz. Bu ikinci bölümde, ‘nasıl anlattığından çok ne anlattığıyla’ ilgili olan sorun odaklı edebiyatın neden edebi kriterlerden önce, haklı olarak bu noktalardaki duruşuyla değerlendirildiğini, bu tür eserlerde (yine haklı olarak) neden özel olarak toplumsal sorumluluk arandığını da ayrıntılı bir şekilde ele alacağız.  
(Devam edecek, yazıdaki vurgular bize ait) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder