Başlığa çıkarttığımız ifade bize değil, Vatan Kitap’ta çocuk ve gençlik edebiyatı hakkında yazılar yazan
Müren Beykan’a ait. Müren Beykan aynı zamanda hem Günışığı Kitaplığı’nın, hem
de geçtiğimiz yıl yayın hayatına başlayan ON8 markasının yayın yönetmeni.
Markanın hangi ihtiyacın ürünü olarak doğduğunu onun ağzından dinleyelim:
“Günışığı Kitaplığı’nın yaş alıp edebiyatın engin sularına dalan ergen
okurlarını yalnız bırakmak istemedik, onlar da bizi bırakmak istemiyordu.
Dolayısıyla ON8 bambaşka bir marka olarak ‘genç yetişkin’ (young adult)
denebilecek bir edebiyatı kucaklamak üzere yola çıktı; (…)”
Genç yetişkin edebiyatı uluslararası yayıncılık dünyasının
en çok ve en hızlı büyüyen pazarıyken Türkiye yayıncılarının bunu fark
etmemeleri elbette düşünülemezdi.
Bu alana el atan yayıncıların büyük bir kısmı ‘bestseller’lerin peşinden gittiler ve Alacakaranlık (Stephanie Meyer) ya da Açlık Oyunları (Suzanne Collins) gibi dünyayı kasıp kavuran, satış rekorları kıran kitap serilerini yayın programlarına aldılar. Çoğu yetişkinlere dönük faaliyet gösteren bu yayınevlerinin genç yetişkin edebiyatını kucaklamak, edebiyatın genç sesi olmak ya da gençlik edebiyatı üzerine derin sözler söylemek gibi bir dertleri yok. Onlar iyi satan, çok okunan popüler kitaplar yayınlamakla yetiniyorlar ve genç yetişkin edebiyatının ne olduğu ya da ne olması gerektiği konusunda tariflerde bulunmadıkları gibi, güçlü bir iddia da ortaya koymuyorlar.
Bu alana el atan yayıncıların büyük bir kısmı ‘bestseller’lerin peşinden gittiler ve Alacakaranlık (Stephanie Meyer) ya da Açlık Oyunları (Suzanne Collins) gibi dünyayı kasıp kavuran, satış rekorları kıran kitap serilerini yayın programlarına aldılar. Çoğu yetişkinlere dönük faaliyet gösteren bu yayınevlerinin genç yetişkin edebiyatını kucaklamak, edebiyatın genç sesi olmak ya da gençlik edebiyatı üzerine derin sözler söylemek gibi bir dertleri yok. Onlar iyi satan, çok okunan popüler kitaplar yayınlamakla yetiniyorlar ve genç yetişkin edebiyatının ne olduğu ya da ne olması gerektiği konusunda tariflerde bulunmadıkları gibi, güçlü bir iddia da ortaya koymuyorlar.
İşte ON8 markasını (marka bizim değil, kendi deyimleri ve kendi başına düşündürücü), yayın yönetmeninin sözleriyle ‘bambaşka’ bir
konuma çıkaran tam da bu. ON8 Can Gençlik’ten sonra ülkemizde bu alanda söz
sahibi olmaya çalışan ikinci ve (ilkinin ömrünün epey kısa sürmesi nedeniyle de)
halen varlığını sürdüren tek yayıncılık girişimi.
İlklerden biri olmak, yeni
bir alanda tek başına varlık göstermeye çalışmak her şeyden önce bir cesaret
göstergesidir ve bu yönüyle kutlanması gerekir.
Ne var ki, her iddialı başlangıcın arkadan gelenler için yol açıcı bir
işlev taşıdığını kabul edersek, aslında üstlenilen rolün bir öncülük rolü
olduğunu görmezden gelemeyiz. Öncülük ise 'bambaşka' bir sorumluluk gerektirir, öyle bakir bir alan
keşfedip, hurra yola koyulmakla olmaz.
Yoksa olur mu? Yola devam edemeyen Can Gençlik’ten hareket edip 'olmaz' demek ne kadar kestirme ve yanlışsa, henüz yolun başındaki ON8’e bakıp 'olur' demek de o kadar yanlış ve erkenci.
Yoksa olur mu? Yola devam edemeyen Can Gençlik’ten hareket edip 'olmaz' demek ne kadar kestirme ve yanlışsa, henüz yolun başındaki ON8’e bakıp 'olur' demek de o kadar yanlış ve erkenci.
Peki, o halde “bakir bir alan keşfedip, hurra yola koyulma”
iddiamızı nereden çıkarıyoruz? ON8’in kimi ve neyi hedeflediğiyle ilgili resmi
açıklamalardaki çelişkilerden, gençlik ya da genç yetişkin edebiyatına tanım
getirmeye çalışırken sergilenen kafa karışıklığından, ne yazık ki!
ON8 markasının yayın yönetmeni Müren Beykan’ın çeşitli
tarihlerde konuyla ilgili yaptığı açıklamalara, yazdığı yazılara, verdiği
röportajlara bu açıdan göz atmaya değer gerçekten:
“Gençlik edebiyatı, ergen edebiyatı, ilkgençlik edebiyatı,
hatta genç edebiyat diyen var. Kimi edebiyatçı, kimi yazar dudak büküyor çocuk
edebiyatını sindiremedik, şimdi de bu çıktı deniyor; akıllar karışık. Kimi
yayınevi ve eleştirmen edebiyatta tanımlara hiç yüz vermiyor, iletişim çağında,
siber çağında hâlâ- annesinin-yağıyla devam etmek istiyor. İyi de,
Türkiye’de gençler okumuyor diye üzülmeyelim o zaman; (…)”
15 Mayıs 2011’de Vatan Kitap’ta yayınlanan yazısında gençlik
edebiyatını tanımayan ya da genç edebiyat, ergen edebiyatı türü tanımlara yüz
vermeyen edebiyatçıları “hâlâ-annesinin-yağıyla devam etmek”le
suçlayan, “iyi de, Türkiye’de gençler
okumuyor diye üzülmeyelim o zaman” diye sitem eden Beykan, çok değil,
yalnızca on beş gün sonra Edebiyat Haber’de
ON8 markasıyla ilgili verdiği röportajda “Edebiyatın genç ve yetişkin olarak
ayrılabileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna bakın nasıl yanıt veriyor:
“Böyle bir ayrımı elbette kabul etmiyoruz. ON8 “gençlik edebiyatı” gibi belirsiz bir tanımla sınırlamıyor kendini, (…)”
“Böyle bir ayrımı elbette kabul etmiyoruz. ON8 “gençlik edebiyatı” gibi belirsiz bir tanımla sınırlamıyor kendini, (…)”
Beykan’ın gençlik edebiyatı tanımını belirsiz bulmasıyla,
aynı belirsiz tanımı kendince doldurmaya çalışması arasında da yalnızca birkaç
ay var. ON8’in resmi web sayfasından, geçtiğimiz yılın Kasım ayında düzenlenen
“Gençlik Edebiyatı Paneli’nde aktarıyoruz:
“Peki o zaman genç yetişkin kim ve gençlik edebiyatı nedir?
Beykan şöyle tanımlıyor: “Gençlik edebiyatı; ilkgençlikten ayrı olarak soyut
düşünsel kurgular ve yaşamın sert yüzünü ortaya koyan yapıtların yanı sıra
kahramanı genç olan edebiyattır. Ergenin baş etmesi güç konuları işleyen, sert sorunlarla ilgili gerçekçi romanlar:
Uyuşturucu, depresyon, ırkçılık, taciz vb.. Yani bir anlamda şiddet içeren sorun edebiyatı da denebilir.”
Günışığı Kitaplığı olarak ON8 markasını niçin kurduklarını
açıklarken, edebiyatın engin sularına dalan ergen okuru yalnız bırakmamaktan söz eden Beykan’ın, gençlik
edebiyatını tanımlarken “ergenin baş
etmesi güç” konu ve sorunlardan bahsetmesi, başka yazılarında da ergeni
ilkgençlik olarak tanımlayıp, bu kesimiyse ON8 olarak hedefledikleri genç
yetişkin grubundan ayırması ilginç bir çelişki tabii. Ama bizce en ilginç
çelişki bu değil.
Bize asıl ilginç gelen Beykan’ın gençlik edebiyatını
“uyuşturucu, depresyon, ırkçılık, taciz vb.” gibi “sert sorunları” ya da “güç
konuları” işleyen “gerçekçi romanlarla” sınırlandırması ve “şiddet içeren sorun
edebiyatı” olarak tanımlaması.
Dünyada, özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda gençlik
yayıncılığına damgayı basan sorun odaklı kitapların edebi nitelikler taşımadığı
(radikal görüşler), ya da roman değil anlatı sayılması gerektiği (liberal
görüşler), didaktik çocuk edebiyatının üstlenmeye çalıştığı eğitici, ahlakçı
rolü (dişlerimizi fırçalayalım, çevreyi koruyalım, anne babamızı sevelim)
gençler için, farklı bir boyutta sürdürdüğü (ayrımcılık yapmayalım, farklı
olana hoş görü gösterelim) vb. tartışmaları bir yana bırakalım.
Bu kitapların, “roman formundaki sorun odaklı gençlik kitabı yazarları çoğunlukla bütünüyle mesajlarına güvenirler, edebi-estetik biçimle ilgili kaygıları ya yoktur ya da bu kaygılar öncelikli değildir” (2006, Leibzig Kitap Fuarı’nda O. Brunken’in aday liste ile ilgili açıklamasından) gerekçesiyle, gençlik edebiyatı alanında verilen en saygın uluslararası ödüllerden biri sayılan Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’nün aday listesine alınmamalarını (“…aday listesini oluştururken başvurduğumuz estetik değerlendirmeler nedeniyle problem edebiyatına ait kitap başlıkları yer almazlar,”O. Brunken, aynı açıklama) da dikkate almayalım.
Sonuçta burası Türkiye ve çocuk ve gençlik edebiyatında kendi uzmanlarımız var.
Bu kitapların, “roman formundaki sorun odaklı gençlik kitabı yazarları çoğunlukla bütünüyle mesajlarına güvenirler, edebi-estetik biçimle ilgili kaygıları ya yoktur ya da bu kaygılar öncelikli değildir” (2006, Leibzig Kitap Fuarı’nda O. Brunken’in aday liste ile ilgili açıklamasından) gerekçesiyle, gençlik edebiyatı alanında verilen en saygın uluslararası ödüllerden biri sayılan Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’nün aday listesine alınmamalarını (“…aday listesini oluştururken başvurduğumuz estetik değerlendirmeler nedeniyle problem edebiyatına ait kitap başlıkları yer almazlar,”O. Brunken, aynı açıklama) da dikkate almayalım.
Sonuçta burası Türkiye ve çocuk ve gençlik edebiyatında kendi uzmanlarımız var.
Sahi, deneyimli editör, gazete yazarı ve yayın yönetmeni M.
Beykan ne diyor bu konuda? İki hafta önce 15 Eylül’de Vatan Kitap’ta yer alan
yazısı hâlâ
hafızalarda. “Bir gecede okudum kanka, acayip iyi kitap!” başlıklı bu makale, Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan Köprü
Kitapları’nın editörlüğünü de üstlenen Semih Gümüş’ün görüşlerine dayanıyor
esas itibarıyla. Semih Gümüş’ü şöyle alıntılıyor Beykan: “Bugün merakla okunan,
akıcı bir dille yazılmış, dili elbette Türkçenin belli bir düzeyinde bulunan,
büyük bir okur çoğunluğunun ilgisini toplayan romanlar, ‘ne anlatıldığına’
bakarak öne çıkarılıyor. Oysa edebiyat bu değil, en azından yalnızca bu değil.
‘Nasıl anlatıldığı’ sorusuna kapsamlı ve nitelikli bir karşılık verebilen,
derin yapısını bütün öğeleriyle tamamlamış, görünürdeki anlamlarının da
okunmasını gerektiren, yalnızca söylediğiyle de kendisini ortaya koyan, kendine
özgü bir anlayışa sahip olmayı yazının ahlakı sayan metinlerdir nitelikli
edebiyatı oluşturanlar. Edebiyatımız bugün onları daha çok arıyor. O noktadan
geriye düşmeyelim.”
Semih Gümüş’ün, ‘görünürdeki anlamlarının da okunmasını
gerektiren’, ‘yalnızca söylediğiyle de kendisini ortaya koyan’ türü ifadelerini
anlamakta zorlansak da, özetle, edebiyat eserlerinin işlediği konu ya da sorunlardan
çok ve öncelikli olarak estetik anlatımı, biçimi ve derinliğiyle
değerlendirilmesi gerektiğini söylemeye çalıştığı açık.
Beykan ‘bu noktadan geri düşüldüğü’ kaygısını Semih Gümüş’le
paylaşmakla kalmıyor. “Bu kaygı, çocuk ve gençlik edebiyatında daha derin ne
yazık ki” saptamasında da bulunuyor.
Bir yandan gençlik edebiyatını uyuşturucu, depresyon,
ırkçılık, taciz vb. gibi sert sorunları ya da güç konuları işleyen gerçekçi
romanlar olarak tanımlayacaksın , bu tanımlamayı yaparken de işin edebiyat ya
da estetik yönüne hiç girmeyeceksin, öte yandan çocuk ve gençlik edebiyatı için “Ne
anlatıldığına” odaklanan anlayışa daha sık kurban gidiyor bu alandaki emekler,”
diye hayıflanacak, edebi duruş açısından ne kadar kaygılı olduğunu ifade
edeceksin. Bu –kendimizi tekrar pahasına- gerçekten de ilginç doğrusu!
Yoksa Beykan, gençlik edebiyatı ile ilgili ‘kafalar karışık’
derken kendini mi kast ediyor? Bilmiyoruz. Yazılarından, sözlerinden
çıkarabildiğimiz tek şey, ON8’in yayın
yönetmeninin, gençlik edebiyatı konusunda net, olgunlaşmış bir görüşe sahip
olmadığı. İşin kötüsü, gençlik
edebiyatının “’ne anlatıldığına’ odaklanan anlayışa giderek daha sık kurban”
gittiği olgusundan şikayet ederken çuvaldızı genç okurun önüne,
tam da “ne anlatıldığına” yani konuya odaklanan sorun edebiyatıyla çıkan yayıncılara
değil, gençlere batırıyor: “Dil oyunu, üslupsal arayış, yaşamı bambaşka
kalıplara dökerek yorumlama becerisi çokça sıkıyor, sıkıcı bulunuyor. Eh, bir
gecede okunmayınca da, kitabın ‘acayip iyi’ye erişmesi müşkül oluyor.
Erişmeyince de sonuç ne: Satış hızında göz ardı edilmeyecek bir rahvanlık! İşte
bu olmaz! Yayıncılık sektörünün artık rahvana tahammülü yok (…).”
Ama uzatmayalım. Artık,
gençlik edebiyatını bir yandan ‘şiddet içeren sorun edebiyatı” şablonuna
sıkıştırırken, öte yandan “Gençlik edebiyatı adı altında üretilen şablonlardan
özellikle kaçıyoruz. Genci çözülmesi gereken bir ‘sorunlar toplamı’ olarak ele
alan metinlerden uzak durmaya başlıyoruz işe,” (ON8’in resmi web sayfasında da
yayınlanan röportajından) diyen Beykan’ın, bu konuda her görüş bildirdiğinde
düştüğü çelişkileri sıralamak yerine, geçtiğimiz günlerde yayıncılıkta birinci
yılını kutlayan ON8 markasının yayın politikasına, yani lafa değil pratiğe
bakalım.
Markanın tüm değil ama çoğu kitabını okuduk. Okuduğumuz birçoğununsa (örneğin İntihar Notlarım/Michael Thomas Ford,
Suçlu/Magali Wiéner, JJ Kim/Anne Cassidy) sorun edebiyatı sınıfına cuk
diye oturmakla kalmadığını, Beykan’a göre gençlerin sıkıcı bulduğu “dil oyunu,
üslupsal arayış, yaşamı bambaşka kalıplara dökerek yorumlamak” gibi arayışlara
hiç girmeden, ‘nasıl anlattığından’ çok ‘ne anlattığıyla’ tanımlanabilen
eserler olduklarını hiç çekinmeden söyleyebiliriz.
Ama istisnalar da yok değil. Örneğin Kırmızı Başlıklı Kız/Beate Teresa Hanika belli bir konuya (tacize) eğilmekle birlikte edebi olarak da güçlü. Aynı şekilde Bağlantı/M.T. Anderson ya da Onlardan Biri/Zoran Drvenkar da (biri distopya, diğeri polisiye) edebi roman sınıfına giriyor ve anlatım biçimi, üslup vb. edebi kaygılarını net bir şekilde yansıtıyor.
Kısacası bütünsel bir yayın çizgisinden çok, eklektik bir seçkiden bahsedilebilir. Dikkati çeken noktalardan bir diğeri, bugüne dek yalnızca çeviri eserler yayınlamış olan ON8’in yayın programında yer alan kitapların neredeyse tümünün kaynak ülkelerde ergen ya da ilkgençliği hedeflenerek yazılmış ve o ülkelerde öyle (12+ ya da 14+ sınıfında) yayınlanmış olmalarıdır.
Eh, “ağır çevre baskısı, tehlikeli yalanlar, nefret, intihar, anlaşılmama kaygısı, depresyon, uyuşturucu/ilaç kullanma, kendini yaralama, farklı cinsel yönelimler, taciz, istismar, tecavüz, cinayet, ırkçılık” gibi temaları “ergenin henüz baş etmesi zor konular” olarak tanımlarsan (bkz. Müren Beykan’ın, Vatan Kitap’ta yayınlanan ‘Ey edebiyat, sen bari kolla gençleri!’ yazısı), bu konuları odağına alan eserleri ergenler için yayınlayamazsın.
"Ergenin baş etmesi zor konuların" aslında basbayağı yetişkinin ve hakim anlayışın yüzleşmekte zorlandığı konular olduğunu açık bir şekilde kabul etmezsen, ülkende ergenler tecavüze, tacize, şiddete uğrayadururken, bu konuları işleyen kitaplar için farklı bir yaş, ya da iyice ‘belirsiz’ bir gençlik edebiyatı tanımı yapmak zorunda kalırsın: “Çoğu kişiye göre YA (young adult, yani genç yetişkin’i kast ediyor) sınırı, kişinin olgunluğuna bağlı, yaşa değil. Yani, YA diye adlandırılan kitap grubu aslında kimlere sesleniyor, ülkeye göre, gençlik tanımına göre hayli değişiyor.” (M.Beykan, aynı yazı).
Ama istisnalar da yok değil. Örneğin Kırmızı Başlıklı Kız/Beate Teresa Hanika belli bir konuya (tacize) eğilmekle birlikte edebi olarak da güçlü. Aynı şekilde Bağlantı/M.T. Anderson ya da Onlardan Biri/Zoran Drvenkar da (biri distopya, diğeri polisiye) edebi roman sınıfına giriyor ve anlatım biçimi, üslup vb. edebi kaygılarını net bir şekilde yansıtıyor.
Kısacası bütünsel bir yayın çizgisinden çok, eklektik bir seçkiden bahsedilebilir. Dikkati çeken noktalardan bir diğeri, bugüne dek yalnızca çeviri eserler yayınlamış olan ON8’in yayın programında yer alan kitapların neredeyse tümünün kaynak ülkelerde ergen ya da ilkgençliği hedeflenerek yazılmış ve o ülkelerde öyle (12+ ya da 14+ sınıfında) yayınlanmış olmalarıdır.
Eh, “ağır çevre baskısı, tehlikeli yalanlar, nefret, intihar, anlaşılmama kaygısı, depresyon, uyuşturucu/ilaç kullanma, kendini yaralama, farklı cinsel yönelimler, taciz, istismar, tecavüz, cinayet, ırkçılık” gibi temaları “ergenin henüz baş etmesi zor konular” olarak tanımlarsan (bkz. Müren Beykan’ın, Vatan Kitap’ta yayınlanan ‘Ey edebiyat, sen bari kolla gençleri!’ yazısı), bu konuları odağına alan eserleri ergenler için yayınlayamazsın.
"Ergenin baş etmesi zor konuların" aslında basbayağı yetişkinin ve hakim anlayışın yüzleşmekte zorlandığı konular olduğunu açık bir şekilde kabul etmezsen, ülkende ergenler tecavüze, tacize, şiddete uğrayadururken, bu konuları işleyen kitaplar için farklı bir yaş, ya da iyice ‘belirsiz’ bir gençlik edebiyatı tanımı yapmak zorunda kalırsın: “Çoğu kişiye göre YA (young adult, yani genç yetişkin’i kast ediyor) sınırı, kişinin olgunluğuna bağlı, yaşa değil. Yani, YA diye adlandırılan kitap grubu aslında kimlere sesleniyor, ülkeye göre, gençlik tanımına göre hayli değişiyor.” (M.Beykan, aynı yazı).
Zaten ON8’in yayın çizgisinde bizi asıl rahatsız eden de bu.
Markanın “Biz de varız!” sloganıyla ortaya çıkarken, 'biz’in kim olduğunu açık
bir şekilde ortaya koymaktan ısrarla kaçınması. Sorun edebiyatı yapıyoruz
derken, gerçekte kimin sorunlarını işlediği konusunda elle tutulur bir şey söylememesi.
Gençlik edebiyatı’nın hangi okur tipini ya da yaş grubunu hedeflediği konusunda
her yöne çekilebilen açıklamalarda bulunması. Yani “ne yardan ne serden” politikası güderek
herkesi memnun ve hiç kimseyi rahatsız etmemeye çalışması.
Diğer bir anlatımla, ON8’in yayın politikasının odağına
oturan sorun edebiyatının gerçekte ne kadar edebi olduğu öncelikli sorunumuz
değil. (Kitedit olarak, sorun
edebiyatını neredeyse küfür sayan kimi uluslararası edebiyat eleştirmeninden
farklı bir şekilde, edebiyatta her türün –yani sorun edebiyatının da- estetik
olarak güçlü ve başarılı örnekleri olduğunu düşünüyoruz. Kurgu bir kitabı
bağımsız bir sanat eseri olarak ele almak yerine, türüne bakıp ‘edebi değil’ ya
da ‘kötü’ diye etiketlemek red ettiğimiz bir yaklaşım) Gelmek istediğimiz nokta, ON8’in
uluslararası sorun edebiyatı içinden seçtiği eserlerin hangi sorunları
işlediği, bu sorunlara nasıl yaklaştığı, hangi çözümler sunduğu ve bu
tercihlerin ne anlama geldiği...
Sonuçta sorun edebiyatının edebi nitelikleri taşıyıp taşımadığı tartışmalı olabilir, ama öncelikli kaygısının genç kesimlere belli sorunlar düşündürtmek, tartıştırmak olduğu tartışmasız. Tıpkı, hiç tartışmasız “nasıl anlattığından çok ne anlattığına odaklanan” İntihar Notlarım (ON8’in çıkış kitabı olması dikkat çekici) ya da Suçlu gibi kitapların işledikleri sorunlara ilişkin ayrıca çeşitli çözüm yolları/alternatifleri göstermek ya da ahlaki yaklaşımlar sunmak gibi somut bir dertlerinin bulunduğu tartışmasız olduğu gibi.
Sonuçta sorun edebiyatının edebi nitelikleri taşıyıp taşımadığı tartışmalı olabilir, ama öncelikli kaygısının genç kesimlere belli sorunlar düşündürtmek, tartıştırmak olduğu tartışmasız. Tıpkı, hiç tartışmasız “nasıl anlattığından çok ne anlattığına odaklanan” İntihar Notlarım (ON8’in çıkış kitabı olması dikkat çekici) ya da Suçlu gibi kitapların işledikleri sorunlara ilişkin ayrıca çeşitli çözüm yolları/alternatifleri göstermek ya da ahlaki yaklaşımlar sunmak gibi somut bir dertlerinin bulunduğu tartışmasız olduğu gibi.
Genç yetişkin edebiyatının hangi yaş grubunu hedeflediğini “ülkeye
göre, gençlik tanımına göre hayli değişiyor,” diyen bir yayın yönetmeninden,
genç yetişkinler için sorun edebiyatı yayınlarken aynı hassasiyeti sorunların
seçiminde ve işleyişinde de göstereceğini bekleriz doğal olarak.
ON8’te yayınlanan kitapların ele aldığı sorunlara
baktığımızda (intihar, eşcinsellik, taciz, tecavüz, savaş, uyuşturucu, alkol
bağımlılığı, şiddet vb.) genel olarak tüm dünyayı, özel olarak da Türkiye
toplumunu ilgilendirdiklerini söyleyebiliriz. Ne yazık ki ON8’in bu konudaki
başarısı ülkemiz için kahredici!
17 yaşındaki eşcinsel gençlerin babaları tarafından kurşuna
dizildiği bir ülkede eşcinsellik ve genç bireyin cinsel kimlik arayışı türü sorunların
gençlik edebiyatında yer alması son derece önemli ve gerekli. Kadın cinayetlerinin ve taciz vakalarının çiğ
gibi arttığı, katillerin değil kurbanların suçlu sayıldığı bir ülkede, topluma
ve gençlere bu konuları tartıştırmak, sorgulatmak, edebiyat yoluyla (da) çıkış
yolları göstermek için de aynı şeyler geçerli.
Zaten sorun edebiyatı esas olarak bunun için, yani güncel ve
yakıcı toplumsal sorunlar konusunda genç kesimlerde duyarlılık ve bilinç
oluşturmak/bu yönlü toplumsal çabaya destek olmak için var. Ne var ki sorun edebiyatına el atan
sorumluluk sahibi bir yayın girişiminin kendine sorması gereken yalnızca
‘toplumumu doğrudan ilgilendiren güncel ve yakıcı sorunlar hangileri?”sorusu değil. “Bu
sorunlar konusunda nasıl bir bilinç oluşturmak/nasıl bir bilinç oluşturma
çabasına destek olmak istiyorum?” diye sormak en az onun kadar önemli.
Çünkü bu soruya verilen yanıt tercihleri, tercihlerse yayın çizgisinin ‘rengini’ belirleyecektir.
Çünkü bu soruya verilen yanıt tercihleri, tercihlerse yayın çizgisinin ‘rengini’ belirleyecektir.
Ama yazımızın birinci bölümünü burada noktalayalım. Norm
dışı cinsel tercihleri olduğunu fark edip, onu bekleyen ‘ürkütücü’ ve
‘belirsiz’ gelecek karşısında intihar girişiminde bulunan Jeff’in ailesine
açılarak sorunlarıyla nasıl başa çıktığını işleyen İntihar Notlarım, ve tecavüzcü bir suçlu mu yoksa kandırılmış bir
kurban mı olduğu arafta kalan genç bir erkeğin başından geçenleri konu eden Suçlu kitaplarının güncel ve yakıcı
sorunlara nasıl yaklaştıklarını, bu yaklaşımın hangi bilince denk düştüğünü, bu
bilincinse ülkemiz gerçeklerine ne kadar uyduğunu irdelemeyi yazımızın ikinci
bölümüne bırakıyoruz. Bu ikinci bölümde, ‘nasıl anlattığından çok ne
anlattığıyla’ ilgili olan sorun odaklı edebiyatın neden edebi kriterlerden önce,
haklı olarak bu noktalardaki duruşuyla değerlendirildiğini, bu tür eserlerde
(yine haklı olarak) neden özel olarak toplumsal sorumluluk arandığını da
ayrıntılı bir şekilde ele alacağız.
(Devam edecek, yazıdaki vurgular bize ait)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder